Mantar toplamak, bir tutkudur… Balıkçılık, avcılık tutkusu neyse, nasılsa, bu tutku da öyle… Hiçbir canlıya zarar vermeme farkıyla bir “bulma, yakalama” hali. Doğa ile iç içe olmanın bir yolu… Bir küme kuzugöbeği mantarı karşısında kalp atışlarını hızlandıran, adrenali yükselten bir spor…
Mantar merakı başladığında, gözler, “ah bir yağmur yağsa” diye, en ufak bir bulut parçasını arar hep. Hemen bütün meteoroloji kaynakları inceleme altına alınır. Mevsimlere ilişkin duygular tersine işlemeye başlar: Şu yaz bir bitse de mantara çıksak! Derken, eylül gelir; mail ve telefon trafiği artar… “Sizin orada yağdı mı?”, “Ormana baktınız mı bugün?”, “Ben yeni bir sepet aldım”, “Avrupa’dan bir kitap getirttim”, “Amcamların orada porçini çıkıyormuş.”…
İlk yağmurla beraber piknikçiler, yürüyüşçüler terk eder ormanı; meydan mantarcılara kalır. Yağmurluklu, şapkalı, kollarında sepet, yere bakarak yürüyen insanlar… Muhabbet ederken birbirlerinin yüzüne bakmamak olağan karşılanır bu ortamda. Aranan tür bulunduğunda, konuşulan konu her ne olursa olsun yarıda kesmek hiç ayıp değildir.
Türkiye’nin önde gelen mantar uzmanlarından Jilber Barutçiyan, on beş yıl süren arazi çalışmasının ardından özel bir tasarımla hazırladığı ikinci kitabı Makro Mantarlar ile mantar tutkusunu ve doğa ile iç içe olma halini okuyuculara da bulaştırıyor.